Yaşam

Ausgang: Yayın kurgu mu yoksa gerçekte mi?

Mehmet Ali Çelikel

Woody Allen’ın 1985 yapımı filmi “Kahire’nin Mor Gülü”nde New Jersey’li garson Cecilia, boğucu hayatından bir çıkış yolu arıyor. Her akşamını kasabasındaki sinemada hayran olduğu “Kahire’nin Mor Gülü” filmini izleyerek geçiriyor. Sinemanın arkeolog karakteri Tom Baxter da depresyondadır ve hayatından bir çıkış yolu aramaktadır. Bir akşam Tom Baxter, elindeki parayla ekrandan Cecilia’nın yanına gelir ve birlikte sinemadan ayrılırlar. Tek sorun Cecilia’nın karşısına çıkan Tom Baxter’ın kurgusal bir karakter olmasıdır. İkisi de hayatlarından çıkış yolu arayan iki kahramandan biri, gerçek hayattan kurguya geçerek bir çıkış yolu ararken, obur, kurgudan gerçek hayata adım atarak bir çıkış yolu aramaktadır. Her ikisi için de bu çıkışın gerçek olmadığı ortaya çıktı.

Serkan Türk’ün bir çıkış ve bir arayışın öyküsünü içeren ‘Ausgang’ romanı da benzer bir sorgulamayı okuyucuya sunuyor. Çıkış kurgudan kurguya mı geçiyor yoksa gerçeği mi buluyor? ‘Ausgang’ çok katmanlı bir roman. Serkan Türk, romanında baş kahramanın sesi olarak ikinci tekil anlatıcıyı kullanır. Aklıma ilk gelen örnekler; Erdal Öz’ün ‘Yaralısın’ adlı romanında ve Italo Calvino’nun ‘Bir Kış Gecesi Bir Gezginse’ romanında kullandığı ikinci tekil anlatıcıyı seçerek okuru öykünün içine yerleştirir. İkinci tekil anlatıcı MH Abrams’a göre klasik kurgudan “tesadüfen” ortaya çıkan, yirminci yüzyılın ikinci yarısında edebiyatta güçlü bir yer bulan, ancak bir “virtüözlük” gerektirdiği için nadir görülen bir üsluptur. (s. 234). Yine Abrams’a göre ikinci tekil anlatıcı, “öykünün okuyucusunu” kurgusal bir kahramana bile dönüştürebilmektedir (s. 234). Meral Demiryürek, bu tür metinlerde “metni alan okuyucunun karaktere değil, doğrudan kendisine hitap ettiğini hissettiğini” belirtmektedir (s. 137). Ancak bu açıdan bakıldığında ‘Ausgang’ın ikinci şahıs bakış açısı, okuyucuyu hitap ediliyormuş hissi yaratmaktan ziyade hikayenin başkarakterine dönüştürüyor. Okuyucu kurgusal bir kişiliğe dönüşür. İç içe geçmiş hikayeleri ve anlatıcının hikayesinden başka hikayelere geçip tekrar anlatıcıya dönen kurgusu, sımsıkı örülmüş dili ve çarpıcı sonuyla okuyucuyu bu kurguların ortasında bir seçim yapmaya itiyor.

“Kader çok eski bir kelimedir. Sadece umudunuzun olmadığını, döndüğünüz boşlukta kaybolacağınızı hatırlatır” diye başlayan anlatıcı için (s. 9) Anlatıcı için şans, eski bir söz, tutunmak ve teslim olmak anlamsızdır. Bu nedenle içinde bulunduğu umutsuzluk girdabından çıkması gerekmektedir. Ancak kader teslim olmayı gerektirir. Bu nedenle şansı “eski” ilan ederek reddediyor. “Asla itaatkar” olmadığından (s. 9) kendi yolunu bulmak, çıkış yolunu kendi başına bulmak ister.

Adı tek bir yerde anılan arkeolog Hami Pazarlı’nın iç yolculuğunda gittiği adada karşılaştığı Fransız hanım da ismi bilinmeyen bir kahramandır. İkinci tekil anlatıcı, kendi hayatının çıkmazlarından kurtulmak ve geçmişine yolculuk yapmak için geldiği adada, Fransız hanımla konuşulmayan, konuşulmayan ama içinde tutkuya dönüşen bir aşk yaşar. Fransız hanımefendi, kendi gerçekliğinden çıkış yolu arayan kahramanın geçmişinden gelen çıkmazların ve çıkmazların kaynağına dönüşür. Adada tanıştığı sünger adam ise çıkışı bulmayı ve aramayı temsil eden bir sembolizm içeriyor: Çıkarmak için dibe dalmak gerekiyor. Ancak sabah erken kalkacağı için izin isteyen dalgıç, gördüklerini arkadan görür; Taşıdığı ağır yüklerden dolayı sırtı kamburlaşmıştır. Romanın başlangıcında, anlatıcının adadaki ilk günlerinde bile dalgıç güçlü bir imgedir: Kamburu ile aramaya devam eden, dalışı dışarı çıkmak için bir yaşam biçimi haline getiren bir işçidir. Ekmeğine dair umut derinleşiyor.

ÇOK KATMANLI DÜZENLEME

Bu noktada doğa dalgıç üzerinden anlatıcıya dönüşür. Adayı çevreleyen deniz, kuru ağaçlar, kayalar, yollarda yürürken karşılaşabileceğiniz ve yürüyüşe eşlik eden köpekler yol göstericidir. Anlatıcı doğanın takipçisi değil, doğanın bir modülüdür. Arkeolog Hami Pazarlı, kazılarda “daha çok ceset bulursunuz” tahmininde bulunurken, Fransız hanım, “Belki daha çok kemik” yanıtını verdi (s. 78). Burada romanda doğanın tek hükümdar olduğu ve bir gün her şeyin doğaya karışacağı vurgulanır. Doğa; Ana anlatıcı her türlü öykü anlatıcının önüne geçerek kurgunun temel belirleyicisi haline gelir.

Brian McHale’in postmodern kurgunun temeli olarak belirttiği iç içe geçmiş öyküler, iç içe geçmiş Çin kutuları ya da matryoshka bebekleriyle simgelenen çok katmanlı kurgu, Serkan Türk’ün romanının omurgasını oluşturuyor. Her hikaye yeni bir hikayeye açılıyor. Anlatıcının okumaya başladığı günlük, günlükteki kişilerin öyküleri ve anlatıcının ada tatili, kendine bir çıkış yolu bulan ikinci tekil kahramanın öyküsüyle iç içedir.

Ausgang, Serkan Türk, 190 s., Yitik Ülke Yayınları, 2020.

Anlatıcı, müzisyen arkadaşlarının evinde tutulan bir günlük bulur. Müzisyen arkadaşlarının, sahibinin öldüğü ve emlakçıların kiraya verdikleri insanlarla birlikte dolaştıkları bahçeli köşkün içindeki dolaplardan aldığını söylediği günlüğün yazarı Onnik Efendi, tek ilk tekildir. romanın anlatıcısı. Ana öykünün aksine kurgu içinde kurgu olarak karşımıza çıkan günlüğün anlatıcısı, öyküyü birinci şahıs ağzından yazar ve günlük romanında ikinci kurguya dönüşerek romanın alt katmanını oluşturur. Günlükte Onnik Efendi’nin bütün halkının isimleri bulunmaktadır. Bu nedenle isimsiz kahramanlarla dolu çerçeve öykünün alt öyküsünde adı geçen kahramanlar yer alır. Onnik Efendi ana öykünün isimsiz kahramanının ikinci kişiliğine dönüşürken, tuttuğu günlük, üst kurgunun ya da çerçeve öykünün alt metni haline gelir. Bir bakıma Woody Allen’ın “Kahire’nin Mor Gülü” filminde kurgudan çıkıp Cecilia’nın hayatından bir parça haline gelen Tom Baxter gibi Onnik Efendi de günlükten çıkıp anlatıcının hayatının bir parçası oluyor. Üstelik anlatıcı için aradığı çıkış anlamına da gelir.

KAHRAMANIN ÇIKIŞ YOLU: AUSGANG

Roman, adını, kahramanın ya da anlatıcının kaldığı pansiyonda gündüzleri izlediği televizyon programlarından birinde gündüz vakti bir kadının hikâyesinden almıştır. Türk kurgusunun üçüncü katmanını oluşturan gündelikçi kadının hikayesi aslında çocuklarını bırakıp Almanya’ya giden ve izini kaybeden babaya çocukların çığlığıdır. sıradan bayan; Babasının geri dönmemesini, kayıp babasını bulmak için çıktığı programda Almanya’dan çıkış yolunu bulamamasına bağlıyor. Bu nedenle temizlik yaptığı evden çaldığı Almanca sözlükten öğrendiği “ausgang” kelimesiyle babasına sesleniyor. Serkan Türk’ün kurgusunda bu Almanca kelime, adaya gidip aslında içsel bir yolculuğa çıkan ve hayatındaki çıkmazları aşmaya çalışan kahramanın çıkış yolunu gösteren bir yan işarete dönüşüyor: “Ausgang”.

Modernist edebiyatın yer yer “bilinçaltı akışını” anımsatan, ardışık imgelerle dolu; James Joyce’un bilinçaltı akışının tersine, sıkı örülmüş kurguyu, insanı sıkıntıya sokan bir metinden ziyade, akıcı ve sürükleyici bir anlatıma dönüştürüyor.

Roman pek çok başlık altında incelenebilir. Birincisi, “çıkış” anlamına gelen başlık aslında ilk katmandır ve çıkışı olmayan bir krizi simgelemektedir. Hatta Türk’ün ikinci tekil anlatıcısı bile o kadar içe dönük ki, bize hikayeyi birinci tekil değil ikinci tekil anlatarak kendini hikayenin dışına çıkarıyor ve okuyucuyu olay örgüsünün içine çekiyor. Hikâyenin adada geçmesi de çıkmazın bir başka temsilidir. Ada izole bir coğrafi düzlem olarak; Aslında insanların ana karadan ayrılıp istedikleri zaman yürüyemediği, çıkamadığı bir yer. Anlatıcının yalnız kalmak için kaçmak için geldiği ada, çıkış yolunu bulamadığı, geçmişine yapmak istediği yolculuğu daha da analizsiz hale getiren, kendi içinde daha da sıkışıp kaldığı bir yere dönüşür. geçmiş çözülmemiş problemler. Tek çıkış yolu, içinde bulunduğu hikâyenin dışına çıkmaktır. Bu yüzden romanın alt kurgusunu oluşturan Onnik Efendi’nin günlüğünde sonunda Sıdıka’nın kapısını çalar ve dışarı çıkar. Çıkış, bir kurguyu ya da yaşamı bırakıp başka bir kurguya ya da yaşama geçmektir.

İkinci katmanda ise Onnik Efendi’nin günlüğü bir başka başarısızlık öyküsüdür. Onnik Efendi, vahşice büyüyen şehrin ortasında, yüksek duvarlı bahçesinde kaldı. Yalnız yaşıyor; tek arkadaşı evine yardıma gelen Sıdıka’dır. Yüksek duvarlı bahçe, Onnik Efendi’nin hem sığınağı hem de hapsedildiği geçmişin temsilidir. Yüksek duvarlı bahçedeki meskeni; Dışarıdaki hızla değişen ve saldırgan hayata yabancılaşınca kaçıp sığındığı bir limandır burası. Burada çıkış, diğer bir deyişle “ausgang”, dış yaşamdan ve içe dönüklükten çıkış haline gelir.

Üçüncü katmanda Gündüz Kuşağı programında yer alan temizlikçi, romana adını veren hikâyeyle karşımıza çıkıyor. İkinci tekil anlatıcı için başka bir çıkış noktasıdır, temizlikçi kadının hikayesi. Anlatıcının kaldığı pansiyonda kendini diğer insanlardan soyutlamak için açtığı televizyondaki bu hikâye onun için adadan uzaklaşmanın bir başka yoludur. Televizyondaki temizlikçi, çalıştığı evin küçük kızın odasından çaldığı kelime yüzünden hem işini kaybetmiş, hem de babasız hayatından kurtulmanın yolunu bulmuştur. Kayıplarını arayanların geldiği televizyon programında ortaya çıktı ve ortaya çıkarmak istediği babasına, çaldığı sözlükten öğrendiği Almanca kelimeyle “Ausgang” diye seslendi.

Dördüncü katman hem çerçeve öykünün hem de alt kurgunun ortak temasını oluşturur. Romanın geçtiği toprakların çok katmanlı kültürel dokusu Onnik Efendi ve adanın kadim yerlileriyle birlikte ortaya çıkar. İzleri silinen, üzeri örtülen farklılıklar, etrafını saran hakim kültürde, yüksek duvarlı konutlar gibi, çıkış yolu olmayan, yavaş yavaş yok olmayı bekliyor. Ada bu çok kültürlü katmanın bir başka temsilidir. Ada, ana karaya müdahale etmeden izole bir gerçeklik içerisinde kendini korumaya çalışıyor.

PSİKANALİTİK BİR METİN

Bu çıkmaz hikayede Serkan Türk, insanın iç dünyasının koridorlarını sorgulayan, hayatın geçmişle bugün arasında bir çıkmaz olduğunu fark eden ana karakteriyle okuyucuya psikanalitik bir metin de sunuyor. İkinci tekil anlatıcıda ise takıntıya dönüşen tutkulu bağında yaşadığı travmaları yaşanmamış sayıyor, Freudcu bir okumayla “gerçeklik” algısını yitiriyor, ikinci tekil anlatıcıda ise acı veren travmaları inkar ediyor. Kahramanın ikinci tekil dili tercih etmesi de bu inkarın bir başka yansımasıdır. Bunları yaşamıyor. Kendini olup bitenden soyutladığı için okuyucuya “sen” diyor ve okuyucunun yaşadıklarını gerçeklikten koparak deneyimlemesini sağlıyor.

Adaya gelmek şehirden ve sıkıntılarından bir çıkış aramak anlamına gelirken, adayı terk etmek başka bir çıkışa işarettir. Görevden çıkmak için gerçekliğe dönüş gereklidir: “O ya da sen kesinlikle Ada’yı terk etmek zorunda kalacaksın.” (s. 84) anlatıcı, bilmediği Fransız hanımla birlikte dolaşırken “adını söylemeden onunla ne kadar iletişimde kalabilir” (s. 84) diyor. Anonimlik, isimsiz bağların ve isimsiz arayışların sembolü haline gelir. Adadan çıkış da gelişi yaratan sebepler gibi olacaktır.

Şaşırtıcı ve çarpıcı bir sonla okuru gerçeklerle karşı karşıya getiren roman, kırılmayan omurların üst üste katlanmasının öyküsüdür. Yalnızlık, üzüntü ve kırgınlık duygularının hakim olduğu anlatı aslında sanıldığı kadar mutsuzluk ve umutsuzluk içermiyor. Romanın sonunda çalan zil okuyucuya her zaman çalınacak ve açılacak kapıların olduğunu duyururken, aynı zamanda hayatın şans değil bir kurgu olduğunu ve çıkışın başka bir kurguya geçmekle mümkün olduğunu da gösterir.


Kaynak:

Abrams, MH, Edebiyat Terimleri Sözlüğü, ABD, Heinle & Heinle, 1999.
Allen, Woody. Woody Allen’dan Üç Film: ‘Zelig’, ‘Broadway Danny Rose’, ‘Kahire’nin Mor Gülü’. Londra: Faber ve Faber, 1987.
Demiryürek, Meral. “Kurgusal Metinlerde İkinci Şahıs Anlatıcı ve Perspektif”, FSM Bilimsel Araştırmalar, İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2 (2013) Güz. S. 119-139.
McHale, Brian. Postmodernist Kurgu. Londra: Routledge. 1987.
Öz, Erdal. Yaralısın. İstanbul: Can. 1982.
Türk, Serkan. ausgang 6. baskı. İstanbul: Kayıp Ülke. 2023.

haberaltinyayla.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort